NELER İZLEDİM #52

14:50 merababenseda 6 Comments



Merhaba herkese. Keyifler nasıl? Bugün benim izin günüm, bol bol yazıp, okuyup, izleme günü benim için. Sizlere tatlış film önerilerim var. Haydi başlayalım.

     Afişi biz bayanlarda izleme isteği uyandıran The Dressmaker ilk filmimiz. 2015 yapımı The Dressmaker'ı Türkiye'de Düşlerin Terzisi olarak duyduk :( Yaratıcılık. Neyse, başrolde Kate Winslet var, affediyorum bu saçmalıkları. Film, Rosalie Ham'in aynı adlı romanından uyarlama bu arada. Kitabı okuma isteği uyandırdı. Myrtle, küçükken bir takım trajediler yaşamıştır ve kasabadan gönderilmiştir. Bu süreçte Paris'te moda üzerine eğitim alan Myrtle, yıllar sonra kasabaya geri döner. Hem olayların iç yüzünü öğrenmek, hem annesini görmek, hem de kasaba insanları ile arasını düzeltmek ister. Annesi, oldukça huysuz ve unutkan bir kadındır. İkili arasında bolca çekişme yaşanır. Bu arada tabi böyle güzel bir kadın, aşık olur! Kasabanın yakışıklı delikanlısı ile tatlış anlar yaşarlar. Bir yandan da kasaba kadınlarına efffsane elbiseler dikerek muhabbet kurar. 50 li yılların kıyafetlerini görmek, ahh çok güzeldi. En sevdiğim dönem kıyafetleri sanırım. Myrtle, elbise dikedursun, tailihsizlikler yakasını bırakmaz. Aman allahım, ne kadersizliktir o yaa, kadın elini neye atsa kurudu gitti. AYNI BEN. Ben de çok şanssız bi insanımdır :D O yüzden çok sevdim Myrtle'ı. Bizim talihsiz kızımız, küçükken yaşadığı olayın iç yüzünü öğrenir ve herkesten çok feci bir intikam alacaktır. Sonu çok iyiydi gerçekten ayakta alkışlıyorum :D Filmi seviceksiniz bence. Konu, oyunculuklar, KIYAFETLER, MAKYAJ... Güzel bir seyirlik. Kafa dağıtıcı, harika renklerle dolu bir film izlemek isteyenlere.

     Peki ya şimdi çılgınlar gibi ağlayalım mı, ne dersiniz? 2015 yapımı Fathers & Daughters, beni çok etkiledi. Başrollerinde Russell Crowe ve güzeller güzeli Amanda Seyfried var. Pulitzer ödüllü başarılı bir yazar olan Jake Davis, kızı ve karısıyla mutluyken, kahpe kader karısından ayırır onları. 5 yaşındaki kızı ile başbaşa kalan Jake, aslında çok ilgili ve harika bir babadır. Ama bazı rahatsızlıklar nükseder bedeninde, bu yüzden uzun süreliğine hastahaneye yatar. Krizi avantaja çeviren uyuz teyze, minik kızımız Katie'yi yanına alır. Bu süreçte sevdiği herkesi bir bir kaybeden Katie, aşamayacağı yaralar alır. Kimseye bağlanamama ve güven sorunları yaşar. (Üzülme Katie, oluyo öyle) Bu yaralardan sonra düzensiz bir hayat yaşamaya başlar. Yaşadıklarını görünce yuuuh diyebilirsiniz ama çok da yargılamayalım bence. Film bu arada paralel ilerliyor. Bir Katie'nin küçüklük yıllarını babasıyla beraber izliyoruz. Bir de büyümüş artık kadın olmuş hayatını izliyoruz. Ben filmi ciddi anlamda çok beğendim. Salya sümük ağlamak isteyenlere. 

     Hani bazı filmler olur ya, pek beklentiniz olmaz, hatta sıkılacağınızı düşünürsünüz ama filmin sonunda iyi ki izlemişim dersiniz, heh işte The Good Lie benim için öyle bir film oldu. İyi ki izlemişim! 2014 yapımını filmin başrolünde sayılmaz belki ama en tanıdık yüz olarak Reese Witherspoon'u izliyoruz. Gerçek hikayeden uyarlanan filmimiz, 2000'li yıllarda Sudan'dan savaştan kaçan gençlerin ABD'ye giriş iznini ve orada yaşadıklarını anlatıyor. Konu bir kere çok etkileyici, ben böyle şeylerin yaşandığını bilmiyordum. Biz tüm gençlere değil tabi, sadece 4-5 kişiye odaklanıyoruz. Tüm ailelerini kaybeden minik kardeşler, savaş alanından kaçıp, mültecilerin sığındıkları bir kampta yıllarını geçirirler. En sonunda onlara da ABD kapısı açılır. İşte Reese, orada onlara iş konusunda yardımcı olacak kişidir. Ya filmin neresini anlatsam ki, her sahnesi çok güzeldi. Özellikle en baştaki kaçış, hayatta kalmaya çalıştıkları sahneler. Ciddi anlamda öneriyorum, mutlaka izleyin.

     Yine tek başıma gittiğim bir sinema seansında kendimi attığım bir filmdi Tatlım Tatlım. Belki yaşı bizlerden daha büyük olanlar Haybeden Gerçeküstü Aşk gösterisini daha iyi biliyorlardır. Klasik Yılmaz Erdoğan - Demet Akbağ ikilisi. Bu gösterimin 4 çifte bölündüğü ve bir sinema filmine dönüştürüldüğü hali işte Tatlım Tatlım. Her birinin tanışma hikayesiyle başlayıp, aşama aşama ilişkilerinin ilerleyişini izliyoruz. Oyunculuklar ve hikayeyi ben beğendim. Sadece tek olmayan Bülent Emrah Parlak'tı sanırım. Hiç ısınamadım, olmamış. En beğendiklerim Çağlar Çorumlu, Büşra Pekin ve Serkan Keskin'di. Keyifli oynamışlar. Kafa dağıtmalık, tatlı bir film. Dillere dolanan Tatlım Tatlım şarkısının linki için de tık tık


     Nihayet izledim şu K-PAX i. Başım göğe ermedi aslında. Ben bu filmi beğenmedim sanırım :( Linç etmeyin beni sakın. Bazı nedenlerim var. 2001 yapımı filmin başrolü aşkım Kevin Spacey. Filmde Prot olarak izliyoruz kendisini. Prot, kendisinin K-PAX gezegeninden geldiğini ve bir süre sonra oraya döneceğini iddia etmektedir. Havaalanında karıştığı bir olaydan sonra bunları söyleyince tabi, hemen bir pskiyatri kliniğine yatırılır. Orada uzman doktor Mark ile görüşmeler yapar. Sürekli gezegeninden bahseder. İlk başta bu ne saçmalıyor filan diyosunuz ama size ciddi kanıtlar sunuyor, noluyo yahu diyorsunuz. İşte doktor Mark bile tereddütte kalıyor. Prot, bir gün belirler ve o gün gezegenine geri döneceğini söyler. Hastanedeki hastalara da birisini kendisi ile götürebileceğini söyler. Onlar da tabi kim gidicek telaşına düşerler filan. Doktor Mark bu arada Prot'un geçmişini deşmeye başlar. Bişeyler de bulur aslında. Ben açıkçası çok keyif alamadım. Tek keyif aldığım yer; Kevin Spacey'nin muz yediği sahne :D Çook çok iyiydi. Görmenizi isterim. Güzelim filmi de tek bir muz yeme sahnesine indirgemem hoş olmadı belki ama :(


Tekrar görüşmek üzere!

6 yorum: